Kastamonu Üniversitesi | Geleceğini İnşa Edeceğin Üniversite

ORTADOĞU NERESİDİR?

 

Ortadoğu Neresidir?

Kavram bir nesnenin veya düşüncenin zihindeki soyut ve genel tasarımı ve mefhumu (TDK) demektir. Bir kavrama sahip olmak ise o şeyi görebilme ve idrak edebilme anlamına gelir. Zira kavramlar insanın bakışını kuvvetlendirir ve insan o bilinçle sahip olduğu kavramın durumuna hassasiyet gösterebilir.[1] Kavrama yüklenen anlam zaman ve mekâna izafi olduğundan Ortadoğu’nun neresi olduğuna dair sorular da zamana göre değişiklik göstermiştir. Günümüzde Ortadoğu -alana ilgili kimseler hariç- savaş, petrol, işgaller ile anılan bir coğrafyayı çağrıştırmaktadır. Zira coğrafya siyasi ve askeri pratikler bütününe sıkı sıkıya bağlı stratejik bir bilgidir. Çünkü coğrafya her şeyden önce savaş yapmaya yarar. Gerçekten öyle midir? Lacoste bu önermesinde haklı mıdır? Nitekim coğrafya sadece askeri operasyonlar için değil, devletlerin/hükümetlerin üzerinde yaşayan insanları daha iyi denetleme görevini de icra eder. Neticede coğrafya ve harita mekân tahakkümünün bir aracıdır.[2] Yakın döneme kadar (hala da öyle olduğu varsayıyorum) devletlerin/ülkelerin tarihleri, üzerinde savaşları ve yayılmaları gösteren haritalarla anlamlandırılırdı. Bu görsel bilgi öğrencilerin duyularında tarihin savaşlarla eşit olduğuna dair bir algının yerleşmesine neden olmaktadır.

Avrupa ile Avrasya arasında bir kavşak olan ve stratejik açıdan önemli bir noktada yer alan Ortadoğu ise tarihi geçmişine binaen semavi dinlerin ve en köklü kültürlerin ortaya çıktığı bir coğrafyadır. Konjektürel olarak Yakındoğu olarak da adlandırılan Ortadoğu, Asya, Afrika ve Avrupa arasındaki kesişme noktasında bulunan bir bölge olup kültürel alışverişin, ticaretin ve çatışmaların merkezi durumundadır. Bölge Fenikeliler, Sümerler, Partlar, Romalılar, Araplar ve Türklerin hâkimiyetinde kaldıktan sonra İngiliz ve Fransız sömürgesi olan bölge günümüzde Amerika ve Rusya’nın vekâlet çatışmasına maruz kalmaktadır. Bölge, yerleşik çiftçiliğin ilk ortaya çıktığı Bereketli Hilali, Doğu Akdeniz, Anadolu Yarımadası, Sina Yarımadası ve dünyanın en büyük yarımadası olan Arap yarımadasını içine almaktadır. Bu manada dini, ticari ve kültürel alışveriş için bir kavşak olan coğrafya, sanayi devrimine kadar dünya tarihini etkileyen önemli gelişmelere sahne olmuştur. Kültürel ve stratejik önemine 19. yüzyıldaki jeoekonomik gelişmeler eklenmiş ve sömürgeci devletlerin rekabet alanı haline gelmiştir. Bu anlamda Ortadoğu’yu tanımlayan haritalar siyasi ve dini huzursuzlukların, savaşların ABD ve Rusya arasındaki vekâlet çatışmalarının sıcak bir noktası olan bölgeleri göstermektedir.[3]

Harita. Ortadoğu Neresidir!

Tüm bunların muvacehesinde “Ortadoğu” siyasi ve kültürel bir anlayıştan mülhem farklı dönemlere binaen çeşitli tanımlamamalara müzahirdir. Geçen yüzyıldan bu yana Avrupa’nın başat güçleri tarafından domine edilen dünyada Avrupa’nın merkez alınarak doğunun tasnifi yapılmıştır. Bu anlamda Yakındoğu, Ortadoğu, Uzakdoğu kavramlarının ortaya çıkışının şark meselesi çerçevesinden ele alınması gerektiği de açıktır. Nitekim birinci dünya savaşından önce doğunun tasnifinde yakın, orta ve uzak kavramlarına olan bakış açısı savaşın neticesinden sonra değişmiştir. Örneğin Bulgaristan ve Yunanistan savaş öncesinde Yakındoğu olarak tasnif edilen coğrafya içinde yer alırken daha sonra bu coğrafyadan çıkarılmıştır. İkinci dünya savaşından sonra ise kültür öğesi ön plana çıkmış ve Ortadoğu coğrafyası İslam’ın etkin olduğu Fas’tan Endonezya’ya kadar bölgeleri tanımlamak için kullanılmıştır. Yine Anglo-sakson dünyası tarafından Libya’nın doğusundan Pakistan’a kadar uzanan coğrafyayı içine alan ve Asya’nın güneybatısı ile Afrika’nın kuzeydoğusunu içeren coğrafya Ortadoğu olarak tanımlanmıştır. Böylece bu tanım, Mısır, Arap Yarımadası, Bereketli Hilal (Irak, Suriye, Lübnan, Filistin, İsrail), Türkiye, İran ve Afganistan’ı içine alan geniş bir coğrafyaya izafidir. Irki yönden tasnif yapanlar ise Arapların dışında kalan coğrafyaya mensup milletleri (Türkiye, İran ve Afganistan) bu tanımdan ayırmaktadır. Bazı tanımlamalara ise Sudan, Etiyopya gibi ülkeler de dâhil edilmektedir. Kısaca söz konusu tanım belirli sınırları olmayan göreceli bir tariften ibarettir.[4]

Ortadoğu’nun neresi olduğuna dair akademik çalışmalarda da öznel yorumlar bulunmaktadır. Cleveland Modern Ortadoğu Tarihi isimli çalışmasının sınırlarını batıda Mısır’dan doğuda İran’a, kuzeyde Türkiye’den güneyde Arabistan Yarımadası’na göre çizmektedir. Sudan, Afganistan ve Kuzey Afrika’yı dışarıda bırakmasının nedenini de “merkezi Ortadoğu” olarak tesmiye ettiği bölgeye odaklanması olarak izah etmektedir.[5] Görüldüğü üzere kavramın tanımlanmasında kültürel öğeler ile ırkın belirleyici rolü bulunmaktadır. Diğer taraftan söz konusu coğrafyada bulunan kutsal mekânlar ile zengin maden yataklarının varlığı da farklı bir tanımlamaya muzahirdir. Bu anlamda Napolyon’dan Hitler’e bölgede egemen olmak isteyen güçlerin coğrafyanın sosyal, siyasi ve ekonomik anlamdaki stratejik önemine binaen aksiyon aldıkları açıktır.[6]

Harita: 1930’lu yıllarda Ortadoğu

Günümüzde Ortadoğu kavramı bölgenin modern öncesi tarihi açıklanırken de kullanılmaya başlanmıştır. Bu anlamda söz konusu kavram ile bölgenin en azından 20. yüzyıl öncesi tarihini açıklamak anakronik bir yaklaşım olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu minvalde coğrafyanın tanımlanmasında tarih öncesinden günümüze üzerinde yaşayan insanlar tarafından verilen isimleri ile başkaları tarafından algılanışı ve adlandırılması zaman göre değişiklik göstermektedir. İslam ve Arap kavramlarıyla mukabele edilen bir coğrafyanın isimlendirilmesiyle antikçağlardaki tesmiyesi aynı değildir. Nitekim söz konusu tanımlamalarda İstanbul’dan Nil deltasına kadar olan coğrafya Roma imparatorluğunun bir parçası idi. Nitekim tarih öncesi çağlarda Roma ve Pers imparatorluğunun çatışma alanı olan bölge bir süre dönemin yerli kukla prenslerin idaresine girmiştir. Günümüzde söz konusu coğrafya üzerinde devam eden vekâlet savaşlarının “kukla” aktörleri de rollerini ifa etmektedir. Lewis de bu geçmişe binaen Mısır ve bereketli hilali içine alan ve İran’a kadar coğrafyayı merkeze alarak Ortadoğu tarihini kaleme almıştır.[7]

Hourani Yakındoğu ve Ortadoğu kavramlarına dair mukayesesinde birincisini Akdeniz’in doğu yakasında yer alan ülkeler olarak tasnif ederken, Ortadoğu’yu Arapça konuşan ve Müslüman ülkelere nispetle çevrelemektedir. Bu bağlamda kavramların coğrafi sınırlarının belirlenmesinde bir tutarlılığın olmadığını da ifade etmektedir.[8] Ancak bu da nereden baktığımıza göre değişecektir. Zira dünyamızın hiçbir yeri başka bir noktaya göre orta değildir. Hindistan ve Çin için Ortadoğu ne anlama ifade etmektedir: Güneybatı Asya. Öyleyse Türkiye’nin Avrupa kıtasındaki parçası nasıl tanımlanmalıdır? Bu anlamda Ortadoğu dünyadaki genel kabule binaen ve konvansiyonel iletişim araçlarında tanımlandığı şekliyle Mısır’dan Afganistan’a kadar uzanan bölge ile İslam’ın neşet ettiği kültürel alanı tasvir eden belirsiz bir kavram olarak da karşımıza çıkmaktadır.[9] Kavramların belirsizliği din, siyasi ve ideolojik söylemler için gerekli yönlendirmeler için kullanılır. [10]

Bu minvalde Ortadoğu coğrafyası tarihçi, coğrafyacı, antropolog, sosyologlar ve uluslararası ilişkiler uzmanları için bir laboratuvar gibidir. Buna edebiyat, mimari, sanat ve folklor gibi farklı alanlar da dâhil edildiğinde her yönden incelenmesi gereken farklı dil ve kültürlerden müteşekkil bir coğrafya karşımıza çıkmaktadır. Nitekim tarih şeyh, şah, hükümdar ve politikacılarla tahdid edilmiş bir alan değildir. Tüccarların, müderrislerin, zanaatkârların ve savaşçıların da tarihi vardır. Bunların coğrafyadan nasıl istifade ettikleri veya coğrafyadan nasıl etkilendiklerine dair izlenimler veya çıkarımlarda bulunmak mümkündür.[11]

Netice itibariyle kavramın ilk kez ortaya atılışı 20. Yüzyılın başına tekabül eder. Ortadoğu kavramının ilk kez kullanımı ise 1902 yılında Amerikalı bir deniz subayı tarafından yapılmış olup kavram II. Dünya Savaşına kadar pek kullanılmamıştır. 1939 yılında Amerika’da kurulan  Middle East Supply Center tarafından tedavüle sokulan kavramın kullanımı daha sonra uluslararasılaşmaya başlamıştır. Bu tarihlerde ilgili kurumun ortaya attığı kavram Libya’dan Afganistan’a kadar geniş bir alana şamildi. Netice itibariyle bölgenin geniş kapsamlı tanımında strateji ön plana çıkmakta ve Asya, Avrupa ve Afrika’yı birbirine bağlayan bir coğrafya olduğu tavsif edilmekteydi. Günümüzde ise Ortadoğu coğrafyası Yunanistan hariç Doğu Akdeniz’e kıyısı olan ülkeler ile bunlara komşu olan ülkeleri tavsif etmektedir. Yine günümüzde Yakındoğu ve Ortadoğu aynı anlamda kullanılmaktadır.[12]

Netice itibariyle Avrupa ve Avrasya kıtalarının kavşak noktası olan medeniyetlerin beşiği Ortadoğu coğrafyası günümüzde bizlere savaş, petrol, ihtilaller ve işgaller, cinayetler vb. terimleri çağrıştırmaktadır. Oysa geçmişin keşfedilmesi geleceğin inşası için bir anahtardır. Bu vesileyle üniversitemizde Ortadoğu çalışmaları için kurulan merkezimizde alana ilgi duyan öğrenciler ve hocalarımızla keşfedilenleri anlamlandırmaya çalışırken yeni keşiflere de yelken açacağız.

 



[1] İhsan Fazlıoğlu, Akıllı Türk Makul Tarih, s. 23,

[2] Yves Lacoste, Coğrafya Her Şeyden Önce Savaş Yapmaya Yarar, s. 50-51.

[3] Gökhan Çetinsaya, “Ortadoğu”, TDVİA, 33, s. 403-407.

[4] Davut Dursun, Ortadoğu Neresi, s. 15-17.

[5] William L. Cleveland, Modern Ortadoğu Tarihi, s. Vii-Vııı.

[6] Karl E. Meyer, Shareen B. Brysac, Ortadoğu Tarihi: Kral Yaratanlar, s. 13.

[7] B. Lewis, Ortadoğu, s. 27-30.

[8] Albert Hourani, Avrupa ve Ortadoğu, s. 12

[9] Arthur Goldschmidt Jr., Lawrence Davidson, Kısa Ortadoğu Tarihi, s. 20-34.

[10] İhsan Fazlıoğlu, Akıllı Türk Makul Tarih, s. 32

[11] Arthur Goldschmidt Jr., Lawrence Davidson, Kısa Ortadoğu Tarihi, s. 20-34.

[12] Gökhan Çetinsaya, “Ortadoğu”, TDVİA, 33, s. 403-407.